9 Mart 2011 Çarşamba

SONU YOK, İZİN VERMEYİN BUNA


04.03.2011 Milliyet-Ankara Gazetesi

Üst üste gelince kurt düşüyor insanın içine. Polyanna’nın ortanca abisi gibi, tam da yeni açmış Ankara Çiğdemleri elimde, saf saf sokaklarda mı sekiyorum ben? Ankara için yapılan her plana, konulan her taşa, çocuklar gibi sevinirken boşa mı seviniyorum yoksa? Hayal alemindeyim, başka bir Ankara var da haberim mi yok?

Ne oldu?
Milliyet Ankara Gazetemiz’de, geçtiğimiz Pazar günü, Serpil Çevikcan’ın ‘Başınız Dik Gezmeyin Zaten’, Pazartesi günü Gökçer Tahincioğlu’nun ‘Kadına Yumruk’, ardından Salı günü, Tolga Şardan’ın ‘Eğitim Şart’ yazılarını okuyunca durakladım. Araya zaman girince bazı şeyleri birleştiremiyor, tek tek, kendine özgü, ayrı olaylar olarak algılıyor insan:
3 yıl önce Keçiören’de, içki satma ruhsatı olan büfeci Metin Şahin’in, tepesinde patlayan zabıta değneklerine kilitlenmişti Türkiye. Zaman geçti, Çayyolu’nda, içkili mekanda, ailesinin yanındaki çocuklar, zabıt tutulup, ailesine teslim edildiler! Birkaç ay sonra büyük market zincirlerinden birinin Emek şubesinde, ‘alkollü içeceklerin, görülebilen raflarda, müşterilerin kolaylıkla alabildiğini’ tespit etti bazı polisler. Yönetmelikte olmayan bir gerekçeyi tespit etmişler! Çok geçmedi, Yüksel Caddesi’nden geldi tatsız haber, hem de görüntülü: O kadar erkeğin içinde bir kadına, sağlı sollu kroşe, aparkat çalışan, orta sıklet amatör boksör bir polis izledik. Amatör çünkü ilk yumruk ıska! Şeytan dürttü, haberin sahibi Türker Karapınar’a, Keçiören’deki büfecinin son durumunu sordum. 1 buçuk aydır, günaşırı, 150 lira sabit ceza kesiyormuş zabıta. Hergün hergün yorucu oluyor demek. Karşılıklı açılan davalarla süren muhabbetleri cabasıymış!

Turist gözüye
Şakaya vuruyorum ama küçümsemek için değil; katlanabilmek için. Bu olayların çoğunda, memurların aldığı karardan, amirlerin habersiz olduğunu öğreniyoruz. Kurt düşüyor içimize kurt, karıncalanıyor içimiz! Tekel işçilerinin eyleminden beri polis merkezi oldu Kızılay. Bazı günlerde ya da günün değişik saatlerinde, ürkütücü bir polis yoğunluğu oluyor. Bakanlıklar’dan Kızılay’a doğru, otobüsler, panzerler, takım takım polisler dizili. Turist olsanız ne düşünürsünüz bu kent ve ülke hakkında?

Kurtarılmış Bölegeler, provokatörler
1980’den önce ‘Kurtarılmış Bölge’ diye mahalleler, sokaklar vardı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’ne toslayınca, kimsenin, hiçbir şeyi kurtaramadığını gördük; ertesi gün herkes kendini kurtarmaya çalışıyordu. Bu filmi bilmeyen bir nesil yetişti ama idarecilerimizin çoğu anımsayacak yaşta. Eskiden provokatör denirdi, anlamazdık. Fabrikatör sözcüğü yaygındı Türk filmlerinde. Olumsuz bir tavırla söylenince “kötü fabrikatör zaar” derdik. Türkçesi, kışkırtıcıymış meğer.

Ankara’nın gündemi
Bilişim Vadisi olsun istiyoruz Ankara’da, üniversiteleri dünyaya kafa tutsun, sağlık merkezi olsun Avrasya’nın. Turizm atılımı olsun istiyoruz; Kale’den başlasın, bütün tarihi yapılarına, kültürüne sahip çıkılsın istiyoruz. İstemekle kalmıyor, her an içtenlikle destekliyoruz. Budur Ankara’nın gündemi, 10 tane bilinçsizin saçmalıkları değil.

Hacıamcası, hacıannesi, Kürdü, Arabı, Balkanı, Kafkası, ülkenin vatandaşı, benim komşum, bizi, birbirimize düşürmeyin. İzledik bu filmi, yeter, tekrar etmeyin. 10 tane kurşun askerin, bu ahengi bozmasına, bir ülkeyi esir etmesine lütfen artık izin vermeyin. Kesin bu haberlerin önünü. İyi şeyler olacak Ankara’da, planları var, sıçrayacak bu kent, önünü kesmeyin.

Ankara burası, başkent; devletin, ülkenin kalbi. Burada düşen bir damla, ülkeye büyüyen halkalar olarak yayılır. İyi damlayla iyi, kötü damlayla kötü büyür. Eğleşecek hali yok, işi var Ankara’nın, kesin bu bayat filmi daha fazla ilerlemeden.

Hiç yorum yok: