26 Mart 2011 Cumartesi

BEHZAT Ç. ÇUVALDIZI


25.03.2011 Milliyet-Ankara Gazetesi

Pata pata sesler yaklaşıyor arkamdan. Dönüyorum, Hayalet, Akbaba, Harun, Behzat Ç. iş üstünde, töhmetli bir zatı kovalıyorlar. Beni görünce Behzat Ç. duruyor, diğerleri kovalamaya devam ediyor. Arkalarından “Bırakmayın la, geliyorum şimdi” diyor, ellerini beline koyup, bana yöneliyor, “Bütün Türkiye’nin dilinde, sen bizi niye yazmıyon la?” diyor. Bu deli fişeği başıma sarmaya niyetim yok, tanımazdan gelip, “Anlayamadım?” biçiminde soran bakış atıyorum. “La numara yapma, biliyorum, izliyorsun. Niye görmüyon bizi, niye laaa?” diye ünlüyor. Güven Park’ın güvercinleri uçuşuyor ürküp. “Şu an zihnimde yazmaya başladım bile, istirham ediyorum müsterih olunuz azizim” diye kıvrak ve etkili tavır koyuyorum. Dik dik bakıp, töhmetlinin arkasına düşüyor.

Belgesel gibi
Bir televizyoncu gözüyle her yeni başlayan yapımı, mutlaka kanaatim oluşuncaya kadar izlerim. En fazla 15 dakikamı alır oluşması. Işık görürsem birkaç bölüm fırsat tanırım aksaklıkların giderilmesi için. Gidermeyenler, gider! Ancak bu Behzat Ç.’nin, ilk günden, ilk andan müptelası oldum. Teknik açıdan, oyunculuk açısından, gerçekle örtüşmesi açısından farklıydı. Bir televizyoncu olarak susuzluğumu gideren, teknik olarak tarz yaratan, tekdüzelik içinde tavır üreten bir vahaydı Behzat Ç. Yapay değil, belgesel gibiydi.

Bitmemiş doğum süreci
Eski tarz polis içinde bile Behzatlar, tek tüktü. 2011 yılına kadar gelmeyi becermiş Behzat Ç., tamamlanmamış bir değişimin, dönüşümün ızdırabını simgeliyordu. Küfür ediyor, dayak atıyor, bazen yasalara kafa tutuyordu ama bir yandan da terbiye etmeye çalışıyordu kabalığını. Adaletsizlik, adaletin geç tecellisi, bunu kanıksayan toplum onu kabalaştırıyor, sisteme uyumlu ağabeyi, sevgilileri, çalışma arkadaşları, buduyordu çıkıntılarını. Kollarından ve bacaklarından çekildiği bir gergiye gerilmiş, kendini yeniden tanımlamaya çalışıyordu. Taş kalpli Behzat, bir türlü doğamadığı için, yeri geliyor hüngür hüngür ağlıyordu. Cumhuriyet’le başlayan doğum sürecini, hala tamamlayamamış Türkiye gibi. Bir türlü doğasına uymayan şeyleri vücudundan, zihninden ayıklamaya fırsat bulamıyordu. Ancak bir ayıklama ya da netleşme iradesini koruyordu.

Çuvaldız Behzat
Bir profesörümüz, makalesinde, “Ankara’yı İstanbullular kurdu” diye yazmıştı. “A efendi, madem bu kudrete sahipti, niye İstanbul’da kuramadı yeni devletini İstanbullular?” diye içimde kaldı soru. Çünkü Ankaralılar’ın zihni netti, yeni devletten önce koymuşlardı tavırlarını. Anadolu’nun süzülmüş düşüncesi, Ankara’da eyleme dönüşmüştü. Bir Ankara polisi Behzat Ç., küflenmiş yönetimden, adaletten ve asayiş yöntemlerinden yılan Anadolu kanaatinin, çuvaldız gibi dürten uyarıcısıydı.. Rahatsız edici, izlerken bir yerine batıyor insanın!

Bu çuvaldız, çıksa çıksa Ankara’dan çıkardı. Bu ince öngörüye sahip senaristi kutlarım. Senaryonun ruhunu kavrayıp, bir tarz yaratan yapım ekibini, o ruhun gereğini fazlasıyla yerine getiren oyuncuları, kutlarım. Hepsini, İstanbul’un basmakalıpla beslenen ortamından, kafalarını, Anadolu’ya uzattıkları için kutlarım. İstanbul’un algısı, yine Türkiye’yi temsil edemiyor.

Elleri belinde, üstüme yürümedi Behzat Ç. “Bizi yaz” da demedi. Ona yakışmaz. Dese balonunu patlatmak, bir iğneme bakardı!

Not: Önceki yazım ‘Yaşlı Dostu Kent’ için Çankaya Belediye Başkanı, Bülent Tanık beyefendi aradılar. “62 yaşındayım, kendimden genç bile olsa elinde ağır çantayla birini görünce hala hamle ederim” diye başladılar. Yeni nesil ve terbiyelerinden bir başladık!.. Yaşlı Ankaralılar ve yazıda geçen aksaklıklar için ellerinden geleni yapacaklarını ifade ettiler. İlgisine çok teşekkür ederiz.

Hiç yorum yok: