30 Mart 2011 Çarşamba

ANKARA KULÜBÜ BAŞKANI Dr. METİN ÖZASLAN SÖYLEŞİSİ-2


28.03.2011 Milliyet-Ankara Gazetesi

Ali İnandım-  Türkiye’de, nitelik olarak en iyi üniversitelerin, Ankara’da olduğu saptandı. Sermayenin tıkandığı yeri açacak akıl var, Ankara niye bunu değerlendiremiyor?

Metin Özaslan-  Ankara’daki üniversiteler, gerçektende Türkiye’nin en saygın üniversiteleri; ODTÜ, Ankara, Hacettepe, Bilkent ve Gazi üniversiteleri başta olmak üzere. Eğitim sektöründe Ankara, açık ara birinci sırada. Eğitim ve sağlık sektörü, gelişmişlik sıralamasında birinci sıradadır. İnsan sermayesine ilişkin tüm göstergelerde ve bileşik endekslerde Ankara, tartışmasız şekilde birinci sırada. Bunun temel nedeni, üniversitelerin, eğitim alt yapısının gelişmişliği. Birçoğu Cumhuriyet Dönemi’nin başlarından itibaren kurulan çok köklü, bilim yapma geleneği oturmuş, kurumsallaşmış üniversiteler. Bundan dolayı yüksek teknolojiye dayalı bilişim sektörü gelişmekteydi. TAI gibi, Havelsan gibi, Aselsan gibi devlet kurumları da vardı burada. Bunlar, gerçekten yüksek teknolojiye dayalı alanlarda dünyaya da üretim yapabilen ve bu üniversitelerden mezun olan teknik elemanların çalıştığı yerlerdi. Bunların etrafında fason ya da yan sanayi olarak üretim yapan çok sayıda yüksek teknolojili özel firmalar da kümelenmişti. Zaten bu haliyle doğal bir gelişme merkeziydi.

Bilişim Vadisi gibi bir proje önemlidir, çok önemlidir. Yıllarca söyledik bunu; “Ankara’da bir Teknopolis kurulması gerekir” diye. Japonya’da Teknopolis, Fransa’da Teknopol, Amerika’da Silikon Vadisi denir; yaklaşık benzer işlevi gören, yüksek teknoloji merkezleridir buralar. Çevreye duyarlı, sosyal sermayesi çok gelişmiş dolayısıyla sosyal ortamı gelişmiş  firmalardan oluşur. Bizde de Bilişim Vadisi projesi gündeme geldi fakat altını kalın çizgilerle çizmek istiyorum; Ankara’nın birikimini duyuracak kesimin zayıf olması, siyasi çekişmeler, ticari, sosyal ya da siyasi kurumların temsil ve lobi eksikliği, sivil toplumun, sivil toplum örgütlerinin  gelişmemiş olması, medyanın tavrı, başkentlilik bilincinin yeterince oluşmaması, sessizliğin hakim olduğu bir ortam yaratıyor. Ülkemiz açısından son derece yararlı, ufkunu açacak bu proje, mevcut donanım itibariyle tartışmasız Ankara’ya kurulmalıdır. Ankara, bunu hak ediyor çünkü. Mevcut alt yapısıyla, yetişmiş insan sermayesiyle teknoparklarıyla üniversiteleriyle Ar-Ge sayısıyla akademik yayınlarıyla tartışmasız bir şekilde hak ediyor. Zaten hazır bir alt yapıyı geliştirmeniz gerekirken yanlış yere kurduğunuz bir yapı, burayı da ülkeyi de olumsuz etkileyecektir. 1980’den sonra bu dalgalar, sürekli şoklar halinde geliyor. Birinci şok, ikinci şok, üçüncü şok belki Merkez Bankası ve kamu bankaları, dördüncü şok ta belki bu, Bilişim Vadisi’nin Kocaeli’ne götürülmesi olacaktır. Tekrar ediyorum; Ankara’da kümelenmiş olan mevcut bilişim, ileri teknoloji sektörüne, büyük bir darbe olur bu.

Ali İnandım-  Bu şoklar nasıl başladı?

Metin Özaslan- 1980’lerden sonra özellikle kamu politikalarındaki değişimler, içe kapalı bir ekonomiden dışa açık, ithal ikameciden ihracata dayalı bir ekonomiye geçiş oldu. Yani kamunun ağırlıklı olduğu bir ekonomik yönetimden, özel sektörün ağırlıklı olduğu bir ekonomiye geçiş yaşandı ve haliyle memur şehri olan Ankara, bundan en çok etkilenen şehirlerden biri oldu.

Ali İnandım-  Rakamsal olarak karşılıkları var mıdır  1980 sonrası dönemin?

Metin Özaslan- Tabii var. 1980 sonrasına baktığımızda en temel gösterge Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’dır (GSYH). İster toplam büyüklük ister fert başına düşen boyutuyla bakalım, Ankara’nın, son 20 yılda özellikle, yani 1990’lı yıllardan beri, hızla gerilediğini görmekteyiz. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya baktığımızda, 1987 yılında Ankara’nın ülke pastası içindeki payı 8.7 civarında. 2001’e geldiğimizde 7.7’ye düşmüş. 
Geniş görmek için tabloya tıklayın

Bu çok önemli bir orandır 14 yıllık dönemde. 1987’de fert başına gelir, Türkiye ortalaması 100 alındığında Ankara’da, 134 iken 2001’de bu oran, 128’e gerilemiş. Türkiye’deki değişim hızı 31.8 iken  Ankara, 26.1 oranında büyümüş. Yine aynı dönem, 1987-2001 dönemi, krizler dönemi; 1990 Körfez Krizi var, 1994 ekonomik krizi, 1998 Rusya krizi ve 2001 krizi. Türkiye performansının çok altında büyüdüğünü görüyoruz. Türkiye’nin, 1987-2001 arasındaki dönemde yıllık ortalama büyüklüğü 2.8, Ankara’ya baktığımızda bunun çok altında; 1.9. 
Geniş görmek için tabloya tıklayın

Yani Türkiye, tüm krizlere rağmen büyürken Ankara, hep düşük kalmış. Bu da göreceli olarak şehrin sürekli Türkiye pastasındaki payının küçüldüğünü gösterir. Aynı dönemde İstanbul’un, Türkiye ortalamasının üzerinde, İzmir’in, Türkiye ortalamasında büyüdüğünü görüyoruz. 2001’den itibaren Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Gayri Safi Katma Değer diye bir gösterge kullanmaya başladı. Bunu da 26 adet Düzey 2 bölgesi üzerinden, 3 yıllık dönemlerde yapıyor. Ankara’da Düzey 2 bölgesi. 2004, 2005 ve 2006 yıllarındaki durum şöyle: 2004 yılında Ankara, üçüncü sırada. 2005’te dördüncü sıraya geliyor. Bu ne demektir? 1 yıllık sürede başka şehirlerin daha hızlı büyümesi demektir. Ankara’da büyüyor ama diğerleri daha hızlı büyüdüğü için geride kalıyor.

Bunun arkasında birçok faktör var. Bunlardan biri de Ankara’nın yeterli kamu yatırımı almaması, kalkınma öngörüsünün olmamasıdır. 2000 yılında Ankara’nın, toplam kamu yatırımları içindeki payı yüzde 5.2. 2010’a geldiğimizde 3.3’e düşmüş durumda. Sürekli düşüyor. Bunlar devletin resmi rakamlarıdır.
Geniş görmek için tabloya tıklayın
Ali İnandım-  Bütün rakamlar inişte mi?

Metin Özaslan-  Evet. Yani 2000’li yıllar boyunca, devletin Ankara’ya bakış açısını gösteriyor. Yani Ankara, başının çaresine bakmaya terkedilmiş, sahipsizliğin göstergesidir bu rakamlar. Başka şehirlerde olsa bu işin peşinde milletvekilleri olur “Siz, neden şehrin yatırımlarını kesiyorsunuz?” diye. Ankara’nın yatırım ihtiyacı var. 4 milyon 700 bin kişilik bir şehir. Organize sanayisinde, sağlıkta, ulaşımda pek çok alanda yatırıma ihtiyacı var. Gazetelerde halen bitmeyen çok sayıda yol olduğunu, vatandaşın şikayet ettiğini görüyoruz. Bunlar, kamu ödenekleriyle yatırım ödenekleriyle olur. Oysa bunun sürekli azaldığını görüyoruz. Örneğin köylerin altyapısının desteklenmesi projesi KÖYDES, kırsal kesimi destekleyen önemli bir projeydi. 2005-2010 döneminde Ankara’nın toplam KÖYDES ödeneği içerisindeki payı 1.4.

Ali İnandım- Yeri gelmişken Ankara’nın çevresi, tarımı, hayvancılığı ne durumda?

Metin Özaslan-  Çok geniş bir iç bölgesi var Ankara’nın. Uzun yıllardan beri kırsal kesiminde ciddi sıkıntılar vardır. Başkent olmasına rağmen köy yolları ve içme suyu sıkıntıları var. KÖYDES yatırımlarında Ankara, en az payı alan illerden birisi. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’yı oluşturan 3 ana sektörümüz var: Sanayi, Hizmetler ve Tarım. Ankara tarımının bu dönemde, 1987-2001 döneminde, tamamen eksi yönde büyüdüğünü görmekteyiz; eksi 2.8. Küçülüyor yani. Bunun yanında sanayi 1.9, hizmetler 2.2 büyümüştür. Türkiye’deyse tarım 0.8 oranında büyümüş, Ankara tarımı eksi 2.8 ile küçülmüştür. 
Geniş görmek için tabloya tıklayın

Bu çiftçinin yoksullaştığını, çiftin, çubuğun bozulduğunu gösteriyor.

Ali İnandım-  Bu rakamları açarsak?

Metin Özaslan- Örneğin geçen yıl Ankara’da 100 ton buğday üretilmişken 2.8 düşüşle ertesi yıl 97 ton oluyor. Her yıl üçer dörder ton üretimin düşmesi demektir. Her yıl düşme sürüyor.

Ali İnandım-  Hayvancılık?

Metin Özaslan-  Hayvansal ürünlere baktığımızda kırsal kesimde kişi başına düşen katma değer 135 TL, Türkiye ortalamasıysa 333 TL. Yarı yarıya. Ankara tarımı ve hayvancılığı ciddi bir sorunla karşı karşıya, bu sıkıntıların görülmesi lazım.
Geniş görmek için tabloya tıklayın

3.Bölüm: İlçelerin acınacak durumu ve 'işsizlik havuzu' Ankara.

Hiç yorum yok: