6 Mayıs 2015 Çarşamba

SEVGİ ÇİÇEĞİNE SEVGİSİZLİK



05.05.2015 Milliyet-Ankara Gazetesi


Kışın, gün ağarırken uyanıyor kuş sesleri. Bahardaysa gün ağarmadan uyanıyor, günü bekliyorlar sabırsızlıkla. Canlanmaya başlayan doğanın nimetlerinden yararlanmak, canlı ışığını, renklerini görmek için sabredemiyor, erkenden kalkıyor kendi de ayrı bir renk kuşlar. Kardelenlere, çiğdemlere, kara hindibalara, leylaklara, baharın ilk türkülerini yakıyor, hem göze hem kulağa hitap eden bir temaşa koyuyorlar sahneye. Baharda kanımız, her yanımızı saran bu şenlik havasından kaynıyor biraz da.



Kazanan kaybeden olacak

Ancak insanoğlu, kendini doğanın dışında bir varlık zannetmeye başladığından beri, doğanın bütün analığına karşın acımasızca ona kıyıyor fırsatını buldukça. “En önemlisi benim” diyor insan, “Benim çıkarlarıma göre varolacak doğa” diyor. Günü gelince karşısında bir yaprak kadar çaresiz kalıyor, yine akıllanmıyor arzsılaşmış insan. Laboratuarlarda, yapay yaşamlar üretmeye uğraşarak, doğayla bağını koparmakta inat ediyor. Halbuki bu savaşın galibi her zaman doğa olacaktır. Meşhur laf; doğayla savaşı kazandığında, kaybeden insan olacaktır.



Kendini düşünen, dünyanın ve doğanın merkezine kendini koyan insan, başka türlerin yokolmasından da rahatsız olmuyor tabii ki. Hovardaca tüketiyor, hiç de rahatsız olmuyor. Oysa yeryüzündeki her türün bir işlevi var. Gereklilikten oluşmuş, duruma göre evrim geçirmiştir değişim zorunluysa. ‘Yaşam zinciri’ diyoruz buna, her şey birbirine bağlıdır. İnsan aklı ya da bazı insanların aklı, bu zincire dahil değilmiş demek. İçine doğduğu doğayı algılayamayan aklın, tam olduğunu iddia edemiyoruz tabii çünkü insan doğanın dışında bir varlık değildir.



Cetvelimizi bırakıp, dersimizi bitiriyoruz. Gölbaşı’na gideceğiz. Gitmeden önce son bir şey...



Baharı zehir eder gibi

Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün ‘Karasal ve İçsu Ekosistemleri Biyolojik Çeşitlilik Envanter ve İzleme Projesi’nden bir hatırlatma: Ankara’da, 2 bin 200 bitki türü var, sadece Ankara’ya has bitki türü sayısı ise 390. 390 tür, dünyanın başka yerinde yetişmiyor yani. Bunlardan Angora Tırfılı, Beypazarı Geveni, Türk Kayagülü, Gürsöğüt Geveni, Öldürgen, Ana Kardikeni, Bey Sümbülü, Koca Soda ve Mermer Sığırkuyruğu gibi 9 tür içinse ‘çok tehlike’ altında diyordu rapor ve korumaya alındığı belirtiliyordu.



Gelelim Gölbaşı’na. 1 Mayıs Bahar Bayramı’nda Milliyet Ankara Gazetesi’nin manşeti, baharın gelişini zehir eder gibiydi; ‘Sevgi Çiçeği Yok Oluyor’. Sevgi Çiçeği, sadece Gölbaşı’nda yetişen bir çiçek türü. Çok anlattık özelliklerini, bizim de yazmaktan mürekkebimiz bitti. Büyüyebilmesi için ayrılan 100 bin metrekarelik korumalı alanda, 100 civarında Sevgi Çiçeği açabilmiş bu yıl. Önceki yıllar artıyor diye seviniyorduk, neden azalıyordu acaba?



Göre göre yokediliyor

Yanına bir at çiftliği yapılıp, çevresi çitle çevrilmediği için atların bu çiçeklere ayrılan alanda otlamasından olabilir mi acaba? Atların ‘Sevgi Çiçeği keyfi’ni, bizzat gözlerimizle izledik hayretler içinde. Önünde de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ‘Sevgi Çiçeği Genetik Rezerv Alanı’ diye tabela duruyor. E her yıl gazetelere çıkıyor, festivali yapılıyor, herkes görüyor, gözümüzün önünde yani. Göre göre nasıl oluyor da başka yerde yetişmeyen bir türü yok edebiliyoruz?


Hem de adına nispet eder gibi böyle aleni bir sevgisizlikle. Bakanlığından belediyesine, ve tabii halkına sirayet etmiş bir sevgisizliğe karşı varolmaya çalışıyor nadir çiçek. İşte insanın, doğaya karşı burnunun büyüklüğüne, kendini onun dışında sanmasına 10 numara örnek. Onun işi görülüyor ya, dünyanın merkezi orası. Belki aklımız tam değil işte!

Hiç yorum yok: