05.05.2015 Milliyet-Ankara Gazetesi
Kışın,
gün ağarırken uyanıyor kuş sesleri. Bahardaysa gün ağarmadan uyanıyor, günü
bekliyorlar sabırsızlıkla. Canlanmaya başlayan doğanın nimetlerinden
yararlanmak, canlı ışığını, renklerini görmek için sabredemiyor, erkenden kalkıyor
kendi de ayrı bir renk kuşlar. Kardelenlere, çiğdemlere, kara hindibalara, leylaklara,
baharın ilk türkülerini yakıyor, hem göze hem kulağa hitap eden bir temaşa
koyuyorlar sahneye. Baharda kanımız, her yanımızı saran bu şenlik havasından
kaynıyor biraz da.
Kazanan kaybeden olacak
Ancak
insanoğlu, kendini doğanın dışında bir varlık zannetmeye başladığından beri,
doğanın bütün analığına karşın acımasızca ona kıyıyor fırsatını buldukça. “En
önemlisi benim” diyor insan, “Benim çıkarlarıma göre varolacak doğa” diyor.
Günü gelince karşısında bir yaprak kadar çaresiz kalıyor, yine akıllanmıyor
arzsılaşmış insan. Laboratuarlarda, yapay yaşamlar üretmeye uğraşarak, doğayla
bağını koparmakta inat ediyor. Halbuki bu savaşın galibi her zaman doğa
olacaktır. Meşhur laf; doğayla savaşı kazandığında, kaybeden insan olacaktır.
Kendini
düşünen, dünyanın ve doğanın merkezine kendini koyan insan, başka türlerin
yokolmasından da rahatsız olmuyor tabii ki. Hovardaca tüketiyor, hiç de
rahatsız olmuyor. Oysa yeryüzündeki her türün bir işlevi var. Gereklilikten
oluşmuş, duruma göre evrim geçirmiştir değişim zorunluysa. ‘Yaşam zinciri’ diyoruz buna, her şey
birbirine bağlıdır. İnsan aklı ya da bazı insanların aklı, bu zincire dahil
değilmiş demek. İçine doğduğu doğayı algılayamayan aklın, tam olduğunu iddia
edemiyoruz tabii çünkü insan doğanın dışında bir varlık değildir.
Cetvelimizi
bırakıp, dersimizi bitiriyoruz. Gölbaşı’na gideceğiz. Gitmeden önce son bir
şey...
Baharı zehir eder gibi
Doğa
Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün ‘Karasal ve İçsu Ekosistemleri Biyolojik Çeşitlilik Envanter ve İzleme
Projesi’nden bir hatırlatma: Ankara’da, 2 bin 200 bitki türü var, sadece
Ankara’ya has bitki türü sayısı ise 390. 390 tür, dünyanın başka yerinde
yetişmiyor yani. Bunlardan Angora Tırfılı, Beypazarı Geveni, Türk Kayagülü,
Gürsöğüt Geveni, Öldürgen, Ana Kardikeni, Bey Sümbülü, Koca Soda ve Mermer
Sığırkuyruğu gibi 9 tür içinse ‘çok
tehlike’ altında diyordu rapor ve korumaya alındığı belirtiliyordu.
Gelelim
Gölbaşı’na. 1 Mayıs Bahar Bayramı’nda Milliyet Ankara Gazetesi’nin manşeti,
baharın gelişini zehir eder gibiydi; ‘Sevgi
Çiçeği Yok Oluyor’. Sevgi Çiçeği, sadece Gölbaşı’nda yetişen bir çiçek
türü. Çok anlattık özelliklerini, bizim de yazmaktan mürekkebimiz bitti.
Büyüyebilmesi için ayrılan 100 bin metrekarelik korumalı alanda, 100 civarında
Sevgi Çiçeği açabilmiş bu yıl. Önceki yıllar artıyor diye seviniyorduk, neden azalıyordu
acaba?
Göre göre yokediliyor
Yanına
bir at çiftliği yapılıp, çevresi çitle çevrilmediği için atların bu çiçeklere
ayrılan alanda otlamasından olabilir mi acaba? Atların ‘Sevgi Çiçeği keyfi’ni, bizzat gözlerimizle izledik hayretler
içinde. Önünde de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ‘Sevgi Çiçeği Genetik Rezerv Alanı’ diye tabela duruyor. E her yıl
gazetelere çıkıyor, festivali yapılıyor, herkes görüyor, gözümüzün önünde yani.
Göre göre nasıl oluyor da başka yerde yetişmeyen bir türü yok edebiliyoruz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder