16 Mayıs 2015 Cumartesi

YERLİ TOHUM TANKTAN ÖNEMLİ



15.05.2015 Milliyet-Ankara Gazetesi


Bir imparatorluğun küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti, bu kadar tecrübesiz ve beceriksiz olamaz. Öyle olmadığını kuruluşunun daha ilk 20 yılında gösterdi zaten. Toplu iğnesini, basmasını üretemeyen ülkede, dizi dizi fabrikalar açıldı, tarlalardan, bahçelerden ekinler, meyveler fışkırdı.  Halk aynı halk, idareci, imparatorluğun memurları. Ama kendi kaderini, kendi iradesiyle çizmesi gerekiyormuş milletin. O zaman ekonomi olabiliyormuş.



Her lokmanın bedeli vardı

Halktan ve gerçeklerden kopan Osmanlı İmparatorluğu, direksiyonu da kaptırınca başkalarının kullandığı araba, şarampole yuvarlandı. Muciti, girişimciyi iktidara tehdit olarak gören, sistemini ve ülkesini güncelleştiremeyen, İstanbul’un ötesini kaderine terk eden bir yönetimden, üretmeyen, ilkel üretim yöntemlerini aşamayan, tüketici, günü kurtardığına şükreden bir toplum kaldı geriye.



Bin yıl önceki teknikle tarım yapılıyor, az bir kuraklıkta aç kalıyor, başkasının eline bakıyorduk karnımızı doyurmak için. Hele ki savaş dönemlerinde, tam da o açlıkla terbiye ediliyorduk. Uzandığı zaman babasının hayrına uzanmıyordu o eller, bedeli oluyordu her lokmanın. O günleri yaşamak gerekmiyor bilmek için, okutmayı beceremediğimiz tarih bilimi, bu dersleri yaşamadan da öğrenmek için vardır aynı zamanda.



Konya kadar ülke 8 katımız

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 8 Mayıs’ta açılışı yapılan Türkiye Ziraat Odaları Birliği 26.Genel Kurulu’nda, “Biz, yerli tohum üretimini adeta yerli tank, yerli uçak üretimi kadar önemli görüyoruz” dedi. “Bu çerçevede yürütülen çalışmalar sonucu ülkemizin yıllık tohum üretimi, 145 bin tondan 776 bin tona çıktı ama bunu da yeterli bulmuyoruz. Bu alanda, kendi ihtiyaçlarımızın tamamını karşılamakla kalmamalı, dünyanın da en önemli üreticisi haline gelmeliyiz” diye devam etti.



Konya kadar Hollanda’nın tarımsal ihracatı, 80 milyar dolar civarında. Eski parayla yaklaşık 200 katrilyon Türk lirasına denk geliyor. Sadece tarımdan elde edilen gelir bu. Bu gelirin çoğunu, sebze üretiminden çok, yüksek teknolojiyle üretilen tohumdan kazanıyor. O, domates yetişebilen ülkeye, tohumu kısırlaştırılmış domates satıyor, siz, tarlada ürün aldıktan sonra tohum için yine kapısına gidiyorsunuz Konya kadar arazisi olan ülkenin.



Dört mevsimi aynı anda yaşayan, pek çok bölgesinde yılda 2-3 ürün alınan, araziyse Hollanda’nın 20 katı, güneşse güneş, yağmursa yağmur, karsa kar, hepsi var. Ancak Türkiye, Hollanda’nın 8’de 1’i kadar gelir elde ediyor tarımsal ürün satışından.



Fakültelerimiz niye var?

Dahası, yerli tohumlarımızı terk ettik. Her yörenin bitki örtüsü, bölgenin iklimine, toprağına göre olur. 1’e 5 veren yerli buğday tohumu, 1’e 20 veren yabancı tohumdan, hem daha lezzetli hem dayanıklı olur, üstelik yeniden tohum verir. Toprak ve iklim, oraya en uygunu yetiştirmiştir. Bizim yapmamız gereken, kendi ziraat fakültelerimizde bu tohumu geliştirmek, aynı nitelikte 1’e 15-20 verir hale getirmektir. Ama yorulmayı sevmiyoruz ki biz, hazırı seviyoruz.



İşte ilk 20 yılındaki üretimiyle ağızları açık bırakan  Cumhuriyet’in, bu kadar ‘tecrübesiz ve beceriksiz’ görünmesini  o yüzden yakıştıramıyoruz. Aynı millet, tembelliğe ve hazırcılığa meylediyor, üreticilikten tüketiciliğe geçiyor yeniden.



Önce karın doyacak

Biraz da Polatlı’da, Nallıhan’da, Ayaş’ta, Kalecik’te, Elmadağ’da, Güdül’de, Kazan’da dolaşırken o verimli topraklarda, başka ellere muhtaç oluşumuzdan galeyana geliyoruz. Yerli tohumlar terk edilmiş, yetiştirdiği ürünün sahibi değil sanki köylü. Kokusunu, tadını özlediğimiz domatesi, biberi, salatalığı, tatsız tuzsuz haliyle binlerce kilometre öteden, aciz gibi satın alıyoruz. Biraz çalışsak almayacaktık.


Cumhurbaşkanı’nın sözünü, bir adım daha ileri götürüp, “Yerli tohum, tanktan da uçaktan da önemlidir” diye değiştiriyoruz. Karın açlığı doymadan, tank ve uçak açlığını da doyuramayız çünkü.

Hiç yorum yok: