4 Ocak 2011 Salı

GÜVEN DİNÇER SÖYLEŞİSİ-5


04.01.2011 Milliyet-Ankara Gazetesi


Eski fotoğraflara bakıp, anlatılanları dinleyince ‘Ankara’ diye nerede yaşadığına şaşırıyor, etrafınıza yeniden bakma gereği duyuyorsunuz. Güven Dinçer’le son bir kez bakıp, söyleşimizi bitiriyoruz bugün.

Ali İnandım- Siz, çocuklar olarak nerede zaman geçiriyordunuz?

Güven Dinçer- Bizim zamanımızda çocukluk gene kıymetliydi okullarda. Okullarda disiplin bugüne göre çok fazla ama yaz aylarında mesela, Samanpazarı’nda, Çocuk Esirgeme Kurumu’nun arkasında, çocuk bahçesi vardı. Oraya biz, Himayei Etfal derdik. Çocuk Esirgeme Kurumu’nun bahçesinde, kaydıraklar hatta havuz da vardı. Orada yüzdük biz. Sonra bizim bisikletimiz olduğu için, ortaokul ve lise çağlarında birkaç arkadaş, Ankara civarındaki yüzülecek yerlere giderdik. Hatip Çayı, Çubuk Çayı… Çubuk yolunda, Koka Kola’nın fabrikası vardır, onun orada Çubuk Çayı döner. Yalnız bağ bahçe vardı, ev olmadığı için oralarda yüzerdik biz. Sonra Bahçelievler’de, şimdi Gazi Hastanesi’nin olduğu yerde, Belediye’nin bir Bahçeler Müdürlüğü vardı, oranın muazzam bir havuzu vardı. Fidan yetişir, oradan Ankara’ya dağıtılıyordu, Belediye’nin ihtiyacı için. Orada da yüzülürdü. Sonra Gölbaşı’na da giderdik yüzmeye filan. Yazın böyleydi. Yazın tabii hiçbir ailenin kültüründe, yaşam tarzında hatta imkanı içinde, İstanbullar’a gitmek, yazlığa gitmek diye bir kavram yoktu. Yani öyle insanların İstanbul’a gidip, yazlık tutması çok nadir, çok az insanların yapabileceği bir şeydi. Ankara’da eskiden bağ evleri vardı, uzun süre devam etti. Civarda bizim akrabalarımız işte, bizim bir parçamız o zaman Çubuk’taydı. Çubuk’a giderdik. Kışın bize okumaya gelenler olurdu oradan, halamızın çocuklarından filan. Dediğim gibi, bizim öğrenciliğimiz çok cici geçti.

Ali İnandım- Güven bey biraz Kaleiçi’ne girsek? Fecaat çünkü Kaleiçi.

Güven Dinçer- Kale, aslında 19. Yüzyılın ikinci yarısında, terkedilmiştir. Yani Ankara’nın Kaleiçi, çok eski bir zamanda terkedilmiştir. Daha böyle yavaş yavaş çökmüştür orası. Ankara’nın, gerçek Ankara evleri, Aşağıyüz, Yukarıyüz denilen, yani Hacı Bayram civarıyla şimdiki o Bentderesi Kavşağı’ndan, Samanpazarı’na doğru gelen alan ve Samanapazarı’ndan Hamamönü’ne kadar giden alandır. Ankara’nın, en güzel evleri de oradadır. Ama onların çoğu yok edildi. Mesela Hacettepe istimlakinde bizim evlerimiz gittiği zaman, biz de işte Bahçelievler’e ev yaptırdık, dedik ki “oh ne güzel, bu yeni evi de yaptık” filan. Yani o bilinç uyanmamıştı. Hatta ben sanat tarihi kitabımı saklamışım liseden; meraklısı olduğum için. Aradım baktım, eski evlerde mimari hakkında bir satır yok. Hint Sanatı var, Çin Sanatı var, oradan Floransa var, Rönesans var. Bizim sanatçılarımızdan isim var ama mimarlıkla ilgili en küçük bir koruma bilgisi yok sanat tarihi kitabında. Bunu Türk toplumu sonradan öğrendi. Hala da bunun acısını çekiyoruz. O koruma bilgisi, bir kültür lazım tabii, sanat kültürü.

Ali İnandım- Ondan sonra da diyorsunuz “Kale adam olmadı”.

Güven Dinçer- Olmaz zaten. Kale’nin içi, müsait değildir. Onların bir kısmı, sanat değeri olmayan, sonradan yapılmış binalardır. Hakiki olanları koruyacaksın, belirli yerlerin aralarındaki boşlukları da yeniden çizimlerle inşa edeceksin. Kale’nin içindeki o gereksiz alanı, sonradan yapılmış derme çatma olanları temizleyip, boş alan haline getireceksin. Eski Medine denen şehrin etrafı açılmıştır. Arabayla ilgili ring vardır. Ringle surların arasında yeşil alan vardır. İçinde trafik yoktur. Bütün elektrik filan yeraltına alınmıştır. Elden geçirilmiştir o Medine. Her yerde böyle olmuştur. Bizim orayı yeniden ele almamız lazım ama bu devlet projesiyle olur. Olacaksa hepsini kamu malı haline getireceksin, yeniden yaratacaksın o Kale’nin içini, ondan sonra satacaksın.

Ali İnandım- Yani bu bir ihtiyaç mıdır?

Güven Dinçer- İhtiyaç tabii, ihtiyaç. Çünkü Ankara Kalesi’nin tipinde, birkaç yerde gördüm, daha küçük çapta kaleler var, Ankara Kalesi gibi bir Kale yok Türkiye’de. Böyle büyük bir kaide üzerinde… Ağrı Dağı’nı gördünüz mü?

Ali İnandım- Gördüm.

Güven Dinçer- Ağrı Dağı, eteğine kadar haşmetlidir. Tepeyi bazen göremezsin dumandan, buluttan. Ankara Kalesi’de öyle. Böyle büyüüük bir gövde üzerine kurulu ve çok haşmetli. Onu yaşatacaksın. O zaman Kale’nin ilk girişindeki o bölümleri temizleyip, oralara otopark ve normalleştirmek lazım. Şimdi orası ne; çoluk çocuk. İnsanı rahatsız edecek bir düzey var. Yabancı girdiği zaman onlarla karşılaşıyor. Sağlıklı bir düzen yok orada.

Ali İnandım- 15 yıl önceye kadar arnavut kaldırımları filan duruyordu?

Güven Dinçer- Onu mu değiştirmişler? Beton mu yapmışlar?

Ali İnandım- Neredeyse duvarlara kadar asfalt sıvanmış.

Güven Dinçer- Oradaki vatandaşın düzeyiyle geliriyle ve görgüsüyle anlayışıyla bu iş, hiçbir zaman kendiliğinden düzelmez. Onun için Kale’nin içini tümüyle boşaltacaksın, yeni bir planlama yapacaksın, yeni bir hukuki model koyacaksın oraya. Tabii kimsenin malını mülkünü el koymak anlamında değil fakat orayı ıslah etmek için bunu yapmak lazım. Etrafını da düzelteceğiz. İşte şimdi Koç Grubu o Çengelhan’ı aldı. Onun yanında bir han daha var.

Ali İnandım- Orası yapılacak mı?

Güven Dinçer- Yapılacak, o da yapılacak. O da vakfındır.

Ali İnandım- Anadolu Medeniyetleri Müzesi’yle Çengel Han arasındaki handan mı bahsediyorsunuz?

Güven Dinçer- Evet. Onlar hep vakıflara ait. Koç Grubu’na belli bir zaman için verildi galiba o Çengel Han. Yani oraları yaparsınız, oralar kendiliğinden gelişir. Ama bu Kale’nin içinin, kendi kendine bu mülkiyet ilişkileri içinde düzelme şansı yoktur. Daha da kötü olur hergün. Çünkü orada sosyal kirlenme var yani her şeyin ötesinde. Onun için orayı temizleyip, korunacakları, koruyacağız, korunma kabiliyeti olmayanları kaldıracağız. Değer olmayan, sonradan yapılmış salaş şeylerin hepsini kaldıracağız, orayı bir sanat, kültür alanı haline getireceğiz. Ve dışarıda otoparklar vesaire yapacağız, çıkışı, girişi kolaylaştıracağız. Zaten düzelecek  yerler düzelmiştir. Arslanhane’nin önünden geçen yol vardı ya orayı biraz toparladılar. Ama içi toparlama şansınız yok. Türkiye, nerede ne paralar veriyor. İstanbul’a verdiği o 100 milyon liranın bir parçasını da Ankara’ya verse biz Kale’yi, onlar eliyle kurtarabiliriz.
SON

Fotoğraflar; Atila Cangır’ın, Cumhuriyet’in Başkenti albümünden.

Hiç yorum yok: