14.04.2015 Milliyet-Ankara Gazetesi
Sözlükte
kalacak, günlük yaşamımızdan çıkıyor ‘köy’
sözcüğü. ‘Mahalle’ oldu hepsi. Adı
köy kalsa da yine mahalle muamelesi görse olmaz mıydı? Olmadı maalesef. Dünyada
her ülkenin ‘köyü’ olacak, bir sürü semtin, ilçenin, beldenin adında köy varken
tarihin ve toplumun en köklü sözcüklerinden birini, hafızalarımızdan sileceğiz.
Sonra da oturur, adında köy var diye, oraların adını değiştirmeye uğraşırız.
Kentte vasıfsız
Böyle
devam ederse adı gibi kendilerini de coğrafyadan silmek üzereyiz. Boşalıyor
köyler. Nüfus sayımlarına aldanmayın; kapanmasın diye ikametgahını köyünde
gösteriyor ama en yakın ilçe de ya da şehirde yaşıyor birçoğu.
Kısmetini
orada arıyor, babadan, atadan çiftçilikle hayvancılıkla uğraşmış aileler,
vasıfsız işgücü olarak şehir sokaklarında geçinme savaşı veriyor. Daha önce de
değindiğimiz gibi; “Tarım nüfusumuz çok,
azaltmalıyız” diyenlerin kurbanı oluyor, hiçbir eğitim ve yönlendirmeden
geçmeden ortada bırakılıyorlar. Tarım arazilerimiz de ‘nadas’ta görünüyor!
Olan da bahçede çürüyor
2014
verilerine göre Ankara’nın 2 milyon 543 bin 700 hektar arazisinin yüzde 48’i
tarım alanı. Bu yüzde 48’in yüzde 68’i tarla, yüzde 26’sı nadasa bırakılmış,
yüzde 3’ü sebze, yüzde 1’i meyvelik, yüzde 2’si de tarıma elverişli olmayan
alan.
38
çeşit Ankara armudu, her biri 300’er gramlık elması, ceviz büyüklüğünde
vişnesi, 17’ye kadar çeşidi olduğu söylenen üzümü, her bahçede en az bir ağaç
dutu, ayvası, dağ tepe zerdalisi yokmuş da bu şehrin, yüzde 1’miş meyvelik
alanı. Ankara merkezi dahil, hangi ilçesine gittikse mutlaka kendini doyurduğu
gibi konu komşuya dağıtılan sebzelerin yetiştiği bostanlıklar da kaybolmuş,
sebzelik arazi yüzde 3’e düşmüş.
Kalanı
arpa, buğday, pancar, soğan başta olmak üzere yüzde 68’lik alanı kaplıyor.
Bir
ayıbımız da bu tarım arazisinin yani 1 milyon 235 bin hektarlık alanın, yüzde 8
buçuğu sulanabiliyor. Gerisi Allah’a emanet. Yağarsa bağ, yağmazsa dağ oluyor.
1 ve 2 numaralı sorunları sona sakladık; mazot ve gübre fiyatları yüzünden,
bazen hasada gitmiyor çiftçi, tarlada, bahçede çürüyor ürün.
Besiciyi de küstürdük
Hayvancılıkta
ise nüfusun artış oranına uygun bir gelişme yok. Yem pahalı, çoban masraflı, canlı
et maliyetinden ucuz, çok besici bıraktı hayvancılığı. Rakamlar, son 4-5 yıldır
büyükbaş ve küçükbaş hayvancılıkta küçük artışlar olduğunu gösteriyor ama nüfus
onların kat be kat üstünde artıyor. Bu haldeyken hayvancılığa da küstürdük
köylüyü.
Birkaç
yıldır seracılığı keşfetme aşamasında Ankara, iyi sonuçlar alınıyor şu ana
kadar. Öncü olmak, yol göstermek gerekiyor. Tatlı su balıkçılığını da Hirfanlı
Barajı’ndaki balıklar gibi bitirmekle bitirmemek arasındayız. Çok parçalı
tarlaların birleştirilmesi projesi de derhal hızlandırılmalı, nadasta diye
kendimizi kandırmayalım artık.
Hak mıdır?
Bütün
ilçelerini dolaştık, Ankara’nın köyleri boşalıyor, gözümüzle şahidiz. Köyünü
terk edemeyen güngörmüşlerin, yavaş yavaş çöken köy evlerinin arasında, başının
çaresine baktığı bir yer olmuş oralar. Yukarıda saydıklarımızdan başka
nedenleri de herkes biliyor. Köylü işlevini yitiriyor ve kente göçüyor. Kentte
de yaranamıyor, başka iş bilmediği için vasıfsız eleman muamelesi görüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder